enginkdemir

10 May 2024, 08:15

Yazılarım


Yeni Nesil Teknoloji Yapay Zeka



Arkadaşım ile otobüste giderken mevzu “yapay zeka”ya geldi. Kendisi, yapılacak her türlü gelişmenin dünyanın sonunu yaklaştırdığına inanıyor. Yapay zekanın ise bizdeki kullanımın yanlış olduğunu da izah etti. Bizler daha çok sempatik tarafı, madalyonun aydınlık tarafı ile bilindiğini de söyledi. Karanlık tarafının, yapabileceklerinin sınırı olmadığını bilmediğimizi anlattı. Merak ettim ve şu yapay zeka hakkında kısa bir araştırma yaptım.



Yapay Zeka kısaca; bir bilgisayar ya da robotun çeşitli faaliyetleri insanlara b...

Daha Fazlasını Gör
Yeni Nesil Teknoloji Yapay Zeka

Arkadaşım ile otobüste giderken mevzu “yapay zeka”ya geldi. Kendisi, yapılacak her türlü gelişmenin dünyanın sonunu yaklaştırdığına inanıyor. Yapay zekanın ise bizdeki kullanımın yanlış olduğunu da izah etti. Bizler daha çok sempatik tarafı, madalyonun aydınlık tarafı ile bilindiğini de söyledi. Karanlık tarafının, yapabileceklerinin sınırı olmadığını bilmediğimizi anlattı. Merak ettim ve şu yapay zeka hakkında kısa bir araştırma yaptım.

Yapay Zeka kısaca; bir bilgisayar ya da robotun çeşitli faaliyetleri insanlara benzer şekilde yerine getirme kabiliyeti olarak tanımlanmış. Bu tanım arkadaşımın söylediği ile benzeş. Fakat daha iyi anlayabilmek için yapay zeka olarak karıştırılan; belki de yapay zeka’nın temelini oluşturan bazı teknolojik aletlerden bahsetmek istiyorum. Örneğin cep telefonun ilk akıllandığı dönemde alarm buna güzel bir örnek olabilir. Mekanik aksamlı saatlerde alarm bir zemberek ile kuruluyor ve o zemberek boşaldığı zaman alarm çalmaya başlıyor. Tekrar alarmın çalışabilmesi için zembereğin çevrilmesi gerekiyordu. Hızla gelişen teknoloji sayesinde dijitalleşen saatlerde alarm yapay zekanın öncüsü sayılabilir(mi?). Bu yapay zekanın ilk örneklerini akıllı olarak adlandırılan cep telefonlarında gördük. Senkronize olabilen rehber, not defteri, randevularımız hatta tüm hayatımız. Bizleri telefona bağımlı olmaktan kurtarıp, bilgisayar, televizyon vs. her türlü teknolojik alet ile iletişim kurulabilir hâle getirdi. İşlevler değil; çünkü randevularımızı hâlâ manuel olarak girmek zorundayız ama bu girdilerin bir yerden bir yere götürülmesi, işlenmesi, düzenlenmesi hatta bizler için tavsiyeler sunan bilmediğimiz bir program çalışmakta. İşte bu olsa olsa yapay zekadır.

Henüz emekleme döneminde olduğu söylenen yapay zekanın tezahürlerini şimdilerde herkesin cebinde görmekteyiz. İlk Siri olarak kendini gösteren yapay zeka sonrasında Cortana, Google Now, IBM Watson, IPsoft Amelia ve pek çok örneklerini google play’den görebileceğimiz şekilde türemişlerdir. Bu gelişmeler yapay zeka olarak yapmış olduğum ilk tanıma ne kadar yakınlar?



YAPAY ZEKA NEREYE KOŞUYOR

Yapay zeka olarak bize sunulan bu programların neler yapabildiklerine baktığımda sohbetin dışında internette arama yapmakta, paylaşımda bulunmakta ya da sesli arama komutlarını (bazılarını) gerçekleştirmekte. Gerçekte yapay zeka bu mu? Eğer bu ise dünyanın sonu nasıl gelebilir? Örnekleri biraz daha artıralım. Şimdilerde yapay zeka otomobillerde çok moda. Toyota otomobili için geliştirdiği Yui adlı yapay zekayı (asistan) tanıttı. Elbette Toyota otomobili tanıttı ve otomobil ile birlikte bu asistanı tanıttı… Yapay zeka sürücünün yapması gereken tüm kuralları yerine getirmek için sürücüsü ile devamlı bir iletişim halinde. Hatta oluşabilecek muhtemel kazaların önüne geçmek için önlemler alabilmekte. Bir düşünün otomobiliniz ile boş bir otobanda hızla giderken sizin isteğiniz dışında otomobil bir anda yavaşlıyor. Neler olduğunu anlamak için etrafa bakınırken ilerde bir kaza olduğunu ve yolun tek şerite düştüğünü görüyorsunuz. Sizin şu yapay zekanız yaşayacağınız muhtemel bir kazayı önlemiş oldu.

Bu şekilde anlatılan gelişmeler ve yapılan benzer uygulamalar güzel. Ben dünyanın sonunu hâlâ göremedim! Dünyanın sonuna gelmeden önce bu yapay zekanın nasıl çalıştığı hakkında biraz bilgi edinelim.

nöron yapısı

Yapay zekayı anlayabilmek için önce insan beyninin temeli olan sinir hücrelerine bakalım.

İnsan beyninde yer alan sinir hücrelerin yani nöronların yapısı bir gövde, bir kuyruk ve saçaklardan oluşur. Ana gövdeye soma ve saçaklara dendrit deniliyor. Uzun kuyruğun adı akson ve aksonun ucunda yer alan saçaklar ise snaps olarak isimlendirildi.

Basit bir ifadeyle dendritlerden gelen sinyaller ölçülüyor, işleniyor, aktarılıyor ve depolanıyor. Sinyal sayısı yeterliyse oluşan voltaj farkı, aksonun sinyal yollamasına sebep oluyor. Buradan da diğer sinir hücrelerine uyarı gidiyor. Hücreler uyarılıyor, elektrik sinyalleri iletiliyor ve beyin çalışıyor.

Elektronik devreler de bu sistemi taklit etmeye çalışıyor. Ne kadar başarılı olduğu ise ortada. İnsan beyninde ortalama 20 milyar nöron var. Her nöron aşağı yukarı 10 bin kadar başka nörona bağlı. Yani insan beynin bütün işlemleri inanılmaz paralellikte ve karmaşıklıkta gerçekleşiyor. Bu karmaşık ağın yapısı ve esnekliği ise kolay kolay taklit edilemiyor. Fakat bir bilgisayar işlemcisindeki transistör sayısının 2 milyara yaklaştığını düşünecek olursak arkadaşımın ve Stephen Hawking’in Dünyanın Sonu gelecek kuramı hafife alınmaması gerektiğinin ipuçları niteliğinde… Size daha kötüsünü haber vermem gerekirse kullanmakta olduğumuz bilgisayarların yakın zamanda teneke olabileceği ve bunların yerini Kuantum Bilgisayarların alacağını söylersem öngörü hatalı olmaz. Eğer gelecek kuantum ise bu şu anlama geliyor ki milyarlarca verinin saniyeler içinde bilgisayar tarafından işlenmesi demektir. Korkmak için henüz erken; çünkü Kuantum bilgisayarların çalışmasının temelindeki kübit adı verilen fotonları kontrol etmeyi tam anlamıyla başarabilmiş değiliz. Şimdilik sadece şifre kırmak için kullanılmakta.



YAPAY ZEKA NASIL ÇALIŞIR

1957 yılında Fran Rosenblatt insan beyninin çalışma şeklini çözmek için Perceptron adı verdiği tek bir nöron modeli hazırladı. Algılayıcı, fark edici gibi anlamlara gelen Perceptron, biçim algılamak için hazırlandı.

Perceptron’un tasarım gayet basit, veriler giriyor ve her verinin bir ağırlığı var. Veri temel olarak 1 ve 0 olsa da taşıdığı ek bir değeri olan ağırlık ile çarpılarak hesaplanıyor. Sonuçlar ortaya konuyor ve değerler belirli bir aktivasyon eşiğini aşıyorsa 1, aşmıyorsa 0 sinyali gönderiliyor. Böylece bilgisiyar sadece 1 ve 0 veri girişi değil, gelen verilerin doğruluk oranını da hesaba katmış oluyor.

perceptron

Bu işleme yardımcı olmak için başka, bir de eğilim katılıyor. Sonuçları daha doğru hale getirmek için başa sabit bir değer ekleniyor. Bu değer sayesinde perceptronun kararsız kalması engelleniyor. Ağırlıklar önceden hesaplanmış sonuçlara göre belirlenip işleme dahil ediliyor.

1 ve 1 verisi 1 sonucunu, 0 ve 1 verisi 0, 0 ve 0 verisi 0, 1 ve 0 verisi de 0 sonucunu veriyorsa burada sonuçların çoğu 0 olacaktır. Yani ağırlık 0’dır. Bu şekilde belirlenen ağırlık, 4 kombinasyondan 3’ünde doğru sonuç verecektir. Bu eğilim seti 1 hata üretecektir.

Ağırlıklar bu hatayı da hesaba katacak şekilde değiştirilir. 0 ve 1 arasında bir sabit belirlenir, bunun adı da öğrenme oranıdır. Bu teoride işe yarasa da tek katmanlı perceptron başarılı olamamıştır. Başarısız olan tek katmandan çok katmanlı sisteme geçiş yapıldı. Çok katmanlı perceptron girdi katman, gizli katman ve çıktı katmandan oluşmaktadır.

perceptron çok katmanlı

İlk sistem ileri doğru veri ileten nöral ağ iken, çok katmanlı sistemde en az üç katman vardır ve daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Gizli katman örnekte üç adet perceptrondan oluşmakta ama bu sayı artabilir. Sayı arttıkça başarı da artar. Bu tür ağların esas sorunu doğruluğu kanıtlanmış verilerin gerekmesidir.

Kullanılan standart fonksiyon: f(x) = 1/(1+e-x) şeklindedir. Başka algoritmalar hiperbolik tanjantı ve hata fonksiyonunu da dahil etmiştir. Ağırlıklı girdiler yoğun olduğunda 1’e yakın, çok az olduğunda 0.5, çok büyük ve negatif olduğunda ise 0’a yakın bir sonuç verilmektedir. Hesaplanan ağırlıklar sayesinde yapay zekanın benzer olanı bulması son derece kolaylaşmaktadır.

Rastlanma sıklığı yüksek ise doğruluk değeri yüksek, değilse düşük ölçümü esas alınıyor görüldüğü üzere. Bu kritere ne kadar emniyet edebiliriz? Yapay zekadan endişe edenler, yapıcı tenkitlerini bu yönde geliştireceklerse demek ki 'sonlu durumlar tablosu'nu güncellemekte başarılı sistemler teklif etmelidirler.

Bu iş söylendiği kadar kolay değildir; çünkü doğru sonuca yaklaşabilmek için kullanılması gereken veri miktarı katlanarak artacaktır. Günümüzde artan veri birikimi ve bunu işlemeye harcanan kaynaklar ile çeşitli teknolojilerin günlük hayatta kullanılabilir hale gelmesini sağlamıştır.

Yapay zekanın geliştirilmesinde algoritmalar ne kadar çok önemliyse, kullanılan donanımların geliştirilmesiyle de yakından alakalıdır.

İşin korkunç tarafı sanırım burada. Geliştirilen algoritmalar ile desteklenen kuantum teknolojisiyle dünyanın sonu çok mu yakın? Bu soruya cevap vermek henüz erken ama yakında cevabın bulunacağına hiç şüphe yok.

https://www.enformasyonrafinerisi.com/engin-k-demir/yeni-nesil-teknoloji-yapay-zeka

enginkdemir

04 May 2024, 19:37

Yazılarım


Sohbet ortamında Sosyal Medya denilen olguyu konuşuyorduk. Bir arkadaşın, özellikle “sosyal medya sanatçıyı öldürür!” demesi benim ilgimi çekti. Gerçekten öyle mi? Gerçekten sosyal medya sanatçının yeşermesine, sanatçının oluşmasına engel midir? Sosyologların, sosyal medyanın toplum üzerindeki etkilerini ve özellikle sanatçıya olan etkisinin araştırılması gerekiyor. Benim söyleyeceklerim sadece bir değini olacaktır. Bunu biliyorum; ama diğer taraftan bu konunun bir şekilde konuşulması gerektiğini de düşünüyorum.



Aslında sosyal medya bize yabancı olmayan bi...

Daha Fazlasını Gör
Sohbet ortamında Sosyal Medya denilen olguyu konuşuyorduk. Bir arkadaşın, özellikle “sosyal medya sanatçıyı öldürür!” demesi benim ilgimi çekti. Gerçekten öyle mi? Gerçekten sosyal medya sanatçının yeşermesine, sanatçının oluşmasına engel midir? Sosyologların, sosyal medyanın toplum üzerindeki etkilerini ve özellikle sanatçıya olan etkisinin araştırılması gerekiyor. Benim söyleyeceklerim sadece bir değini olacaktır. Bunu biliyorum; ama diğer taraftan bu konunun bir şekilde konuşulması gerektiğini de düşünüyorum.

Aslında sosyal medya bize yabancı olmayan bir olgu (kavram da denilebilir). Çünkü Sosyal Medya kendisini ya dedikodu malzemesi ya “ben sadece duyduğumu söylüyorum” diyiciler ya da bir grubu, toplumu bilgilendirmek, yönlendirmek için çıkartılan bir haberleşme aracı olarak kendi varlığını göstermiştir. Sosyal medya, bireyleri kendi aralarında bilgilendirmeyi sağlayan bir sistem; ama böylesi yerinde olacağına, gerçekte uygulama öyle değil.. Peki ya sosyal medya nedir?

Sosyal Medya’yı anlamak için önce Eski Medya’yı biraz olsun bilmek gerekiyor. İletişim araçlarından gazete, dergi vb. çıktığı, ulaştığı yer için bilgi üreten basılı medya kaynaklarıdır. Doğru, yalan farketmeden tüm bilgileri kendi kültürlerine, kendi ideolojik değerlerinden süzerek bireylere ulaştırır. Görüntülü reklam araçlarının baskısı altında kalsa da basılı medya, bilgiyi yayan etkili bir araç olmayı başarmıştır. Asıl amaçları bilgiyi aktarmak olduğunu söyleyen eski medyanın yerini şimdi yeni medya alıyor. Eski medyanın tüm avantaj ve dezavantajlarıyla birlikte yeni medya toplumda kabul gördü.

Yeni Medya kavramı daha geniş bir tanım içerirken Sosyal Medya onun bir cüzü durumunda. İşlev aynı olsa da, yani her iki kavram da bilgi yayma işini üstlenseler de, Sosyal Medya Yeni Medya’dan üretici, yayıncı ve içerik cihetlerinden ayrışmaktadır. Bir diğer ayrım ise kullanılan aracılar sebebiyle yapılabilecektir. Sosyal Medya siteleri içinde isimlendirilen sosyal ağ siteleri, blog, mikroblog, fotoblog, rss, video paylaşım siteleri, müzik paylaşım siteleri, dosya paylaşım siteleri örnek verilebilir. Haber portalı, dergi, tv siteleri ise eski medyanın tamamen yeni medyaya taşınmış internet halleridir. Facebook bir sosyal ağ sitesi, twitter bir mikroblog sitesi olarak Sosyal Medya’nın başarılı örneklerinden biridir. Basılı medya haber kanallarının internet siteleri birer haber portalı görevini üstlenirken; Linkedin, Tumblr, Wordpress, Yahoo, Xing, Youtube, Blogger, DailyMotion aklıma gelen diğer sosyal medya siteleridir. İçerik yaymada farklılık gösterselerde her biri güçlü birer sosyal medya siteleridir.

Sosyal medyanın en güçlü özellikleri bilginin, mesajın ya da sembolün kullanıcılar, yani bireyler aracılığıyla yayılmasıdır. Sosyal medyayı dev haline getiren bireyler ne yaymak isterler, ne anlatmak isterler? Bu ve benzer soruların cevapları çok fazla. Sosyo-kültürel yapıdan, demografik yapıdan başlayıp bireyin duygu düşüncesine varana kadar çeşitlilik göstermektedir. Bunlara cevap aramayacağım; çünkü kişi sayısı kadar elde edilecek cevaplar bize çözümü değil bir problemi ortaya dökecektir; fakat başta sorduğum sorunun cevabını aramak için bir yol olacaktır.

Toplum eliyle gelişen sanatçı bulunduğu toplumun sesi olma özelliğine sahiptir. Toplumu kendi gözüyle ya olması gereken yeri ya da olduğu yeri gösteren sanatçı, hayalindeki imgeyi ortaya dökebilmesi için güçlü bir duygu yoğunluğuna erişmesi gerekir. Duyguların birikmesiyle doğmayı başaran tek bir duygu ortaya sanat eserini çıkartabilir. Bu, resimle olabildiği gibi, mimari de olabilir, heykel de olabilir, hatta müzik notalarında olabildiği gibi müziği icra eden müzisyen de olabilir. Bunların hepsinin tartışmalı konular olduğunu biliyorum; ama şu noktada birleştiğimizi düşünüyorum. Sanatçı iç dünyasında yaşadığı duygu çoşkunluğunu sanatıyla icra edendir.

Sanatçı adayı olabilecek kişi eğer sanata yönelmesini engelleyecek araçları sıklıklıkla kullanıyorsa sanatçı olamayacaktır. Sanatçı sanatını yaptıkça gelişecek ve farklılaşacaktır. Sanatçıyı sanattan uzaklaştıran sosyal medyayla meşgul olması değildir, onu sanattan uzaklaştıran bittabi sosyal medya olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Sosyal medyayı sanatı için kullandığını zannetse bile oradaki yaşadığı duygu boşalmalarıyla sanatında boşluklar oluşacak, ilham gelmeyecek ve zamanla tükenecektir. Sosyal Medya’nın bireye rahatlama veren; örneğin öfkesini kusabileceği alan, mutluluğunu yansıtacağı bir zaman, merakını uyandıran bir an özelliğine sahip olmasıdır. Sosyal Medya bireyin egosunu en uç noktada tatmin etmesini sağlayacağı bir kervandır. Tatmin duygusuna erişen sanatçının sanat icra edecek benliğe kavuşması imkansızlaşacaktır.

Sosyal Medya’nın önemini sıklıkla dile getirenler ise sosyal medyanın kişinin kendisini ifade etmesine, tanıtmasına ve bildiklerini, gördüklerini aktarmasına fırsat verdiğini söylüyorlar. Haksız da sayılmazlar. Bu yönüyle bakıldığı zaman sosyal medya en ucuz reklam ya da eğitim aracı olarak karşımıza çıkıyor. Bu güzel örnekleri görmekle birlikte, diğer, toplum tarafından hakir görülen, tepki çeken, istenmeyen paylaşımlarla karşılaşmak da kaçınılmaz. Kendisini korumak için takipçilerini sınırlandırmak ise bir çözüm olmakla birlikte daha sınırlı bir alanda kalmasına yol açarak dünyaya bakışı sadece kısıtlı çevre ile sınırlandırmış olacaktır. Ve çevrenin sanatçıya olan katkısı çevrenin yaşanmışlıklarıyla kalacaktır.

Sohbetimizin ilerlediği noktada arkadaş bana bunları hatırlattı. Sosyal medyanın bir sanatçının doğmasına fırsat vermeden duygularını an an tüketerek, kendisini (sanatını) ortaya çıkartmaya fırsat vermediğini söyleyerek sohbeti bitirdi. Sosyal medyada söylenen her söz gibi kendisinin de söylediği bu sözü çok anlamlı buldum.
https://www.alemihaber.com/yazar/engin-k-demir/sosyal-medya-sanatciyi-oldurur_378

enginkdemir

02 May 2024, 17:52

Yazılarım


Yapay Zeka Çağı Başlıyor
ABD’nin en iyi 60 üniversitesinden 180 bin hocanın uzmanlık alanlarında ilk beş sırayı şunlar oluşturuyor:
Machine Learning (8.558)
Neuroscience (4.260)
Computer Vision (2.615)
Bioinformatics (2.283)
Artificial Intelligence (2.274)
Dr. Ümit Güneş’in yapmış olduğu bu araştırma bizlere Amerika’nın yeni bir sanayi devriminde olduğunu gösteriyor. Bunu açıklamadan önce sizlere bu maddeleri kısaca anlatmaya çalışayım.
Machine Learning / Makine Öğrenimi Nedir?
1. Machine Learning / Makine Öğrenimi Nedir?
Kısaca, giriş ...

Daha Fazlasını Gör
Yapay Zeka Çağı Başlıyor
ABD’nin en iyi 60 üniversitesinden 180 bin hocanın uzmanlık alanlarında ilk beş sırayı şunlar oluşturuyor:
Machine Learning (8.558)
Neuroscience (4.260)
Computer Vision (2.615)
Bioinformatics (2.283)
Artificial Intelligence (2.274)
Dr. Ümit Güneş’in yapmış olduğu bu araştırma bizlere Amerika’nın yeni bir sanayi devriminde olduğunu gösteriyor. Bunu açıklamadan önce sizlere bu maddeleri kısaca anlatmaya çalışayım.
Machine Learning / Makine Öğrenimi Nedir?
1. Machine Learning / Makine Öğrenimi Nedir?
Kısaca, giriş yapılan veriler sayesinde performansını sürekli iyileştiren bir sistemdir. Örneğin, sesleri ne kadar çok farklı telaffuzlarla ve farklı ses tonlarıyla makineye öğretirsek (bilgi olarak verirsek) algıladığı diğer sesleri analiz etmesi başarılı olacaktır. Makine, insanların yaptığı gibi öğrenmiş olduğu bilgileri (verileri) karşılaştırıp en iyi sonucu buluyor. Burada iki farklı yöntem ortaya çıkıyor. Birebir karşılaştırma yapmak ya da benzerlerini bulmak. Birincisi birebir karşılaştırma yaparak sonuca ulaşmaya Denetimli Makine Öğrenimi deniliyor; diğeri ise benzerleri bularak sonuç elde etmeye Denetlenmeyen Makine Öğrenimi deniliyor. Bir çocuğu düşünün, yanlış bir şey yaptığı zaman hemen kendisini uyarıp, doğrusunu gösterdiğimiz gibi makineye de doğrusunu göstermeliyiz. Böylece öğrendiği yeni bilgilerin de onaylanmasıyla makinenin öğrenimi gerçekleşmiş olur. Bu işlemler farklı senaryolar ile ne kadar çok tekrarlanırsa makinenin elde edeceği sonuç o kadar çok gerçeğe yakın olur.
Bizler öğrenmiş olduğumuz bilgilerden yola çıkarak yeni şeyler üretebiliyoruz ama makineler bunu nasıl yapabilir? En basit haliyle; bir problemin çözümü ya da işin yapılabilmesi için gerekli olan verilerden eleme yapar, doğruya yakın olan bilgiler seçer alır ve bunlardan yeni bir çıktı elde eder. Fakat problemin daha karmaşık olması (-örneğin kalabalık ortamda her bir seslerin ayrı ayrı aynı anda işlenmesi gibi) durumlarda kullanılan bu yöntemin yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. 1950’lerde başlatılan bu çalışmalar daha sonradan verilerin tekrar değerlendirilmesi için araya başka katmanlar konularak ve gerek görülürse başka katmanlar da katılarak geliştirilmiş ve sonraki yıllarda güzel neticeler elde edilmiştir. Yapay Sinir Ağları olarak adlandırılan bu sistem tek katmanlıdan çok katmanlıya doğru devşirilmiş oldu. (Bkz. Yeni Nesil Teknoloji: Yapay Zeka)
ABD’nin 60 üniversitesindeki 8.558 hocanın uzmanlık alanı olan Makine Öğrenimini birkaç cümleyle anlatmak zor. Son olarak şunu eklemek istiyorum. Makine Öğrenimi bir Yapay Zeka’dır ama her Yapay Zeka bir Makine Öğrenimi değildir. Makine Öğrenimi, yapılan işin, yinelenen her yapışla daha iyi ve başarılı sonuçlandırılması yönelimidir. Her oynadığı oyundan edindiği yeni bilgiler (-insanlar için deneyim) ile daha iyi oyunlar oynamayı başaran AlphaGo güzel bir örnek.
Neuroscience / Nörobilim-Sinirbilim Nedir?
2. Neuroscience / Nörobilim-Sinirbilim Nedir?
Canlılardaki sinir sistemini ve beyni yapısal (fizyoloji, biyokimya, biyofizik, moleküler biyoloji gibi) ve işlevsel olarak, özellikle öğrenme ile ilişkisi yönünden inceleyen bilim dalıdır.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte beynin derinliklerine ulaşıldı. İnsan beyninde yer alan sinir hücreleri (nöronları) yapısının anlaşılması Machine Learning ya da Deep Learning dediğimiz yapay zekanın ortaya çıkması sağlandı.
Ülkemizde sinirbilim alanında çalışmalar yapan üniversite sayısı fazla değil. Ancak her geçen bu alana olan ilgi artmakta.
Computer Vision / Bilgisayarla Görü-Bilgisayarlı Görme Nedir?
3. Computer Vision / Bilgisayarla Görü-Bilgisayarlı Görme Nedir?
İnsan görme sisteminin bilgisayar tarafından taklit edilmesi. Bir alt kategorisi olan Image Processing (Görüntü İşleme) kavramıyla dijital süreç başlamış oldu. Görüntü işleme yöntemi, dijital ortama aktarılan görüntülerin işlenip iyileştirilmesi, değiştirilmesi ya da başka görüntülerle eşleştirilmesidir. Bilgisayarla Görü ise görüntüyü tanıma işlemidir; görüntüdeki kişileri, nesneleri algılayıp ayırt etme üzerine çalışılan bir bilimsel alandır. Örnek verecek olursak arabanın plakası bilgisayarlı görme ile elde edilir, görüntü işleme ile plaka okunur ve veri bankasından plakanın kime ait olduğu tespit edilir. Aynı şekilde yüz tanıma sistemleri görüntü işlemedir, ama görüntüdeki yüzü algılamak bilgisayarlı görü ile olur. Doktorların gözden kaçırabileceği tümör ve benzeri hassas durumlar gibi bulgular Bilgisayarlı Görü ile tespit edilebilmektedir. İnsansız hava araçlarında da hedef tesbiti başarılmaktadır böylece. Google Earth’de insan yüzlerinin sansürlenmesi Bilgisayarla Görü’ye güzel bir örnektir.
Bilgisayarlı Görü, yapay zekanın bir alt dalı olmasına rağmen günümüzde başlı başına bir alan haline gelmiştir.
Bioinformatics / Biyoinformatik Nedir?
4. Bioinformatics / Biyoinformatik Nedir?
Moleküler biyolojinin bilgisayar teknolojisinin yardımı ile derlenmesi ve analiz edilmesidir. NCBI (National Center for Biotechnology Information) Biyoenformatik’i şöyle tanımlamıştır: “Biyoenformatik, Biyoloji, Bilgisayar Bilimi ve Bilişim Teknolojisi bilimlerinin tek bir disiplinde birleşme alanıdır.” Büyük miktardaki verinin analiz edilebilmesi için yapay zeka etkin şekilde kullanılmakta ve yeni algoritmalar geliştirilmektedir.
Biyoinformatik ismi ilk defa 1970 yılında Ben Hesper ve Paulien Hogeweg tarafından, canlı sistemlerin bilgisinin incelenmesi olarak kullanıldı. Hızla büyüyen veri miktarı ve bir o kadar hızla büyüyen bilgisayar teknolojisinin sunduğu imkanlar ile 1990’larda ayrı bir bilim dalı olarak kabul edildi.
Biyoinformatiğin iki önemli dalı genomik ve proteomiktir. Genomik, bir organizmanın yapısal ve işlevsel fonksiyonlarını kodlayan tüm genlerini tanımlar; bir canlıdaki talimatların bütününü içeren genetik kodu ifade eder. Proteomik, bir hücrenin, dokunun veya organizmanın tüm proteinlerin analiz edilmesi ve incelenmesidir.
Biyoinformatiğin kullanıldığı diğer bir alan kanser araştırmalarıdır. Huastein ve Schumacher adlı araştırmacılar, tümör gelişiminin taklit edebilen ve metastazı tespit edebilen bir algoritma tanımladılar.
Artificial Intelligence / Yapay Zeka Nedir?
5. Artificial Intelligence / Yapay Zeka Nedir?
Kısaca yapay zeka, görevleri yerine getirmek için insan zekasını taklit eden yazılımsal ve donanımsal sistemler bütünüdür. Bir makinenin herhangi bir canlının davranışlarını taklit edebilmesi için yapay zeka alanında sembolik ve sibernetik olmak üzere 2 farklı yöntem geliştirilmiştir. Her iki yöntemin asıl kaynağı veri bilimi, büyük veri ve güçlü bir algoritmadır. Sembolik yapay zeka çalışmalarında makinenin beklenmedik bir durumla karşılaşmasında sistemin çökmesine sebep olabilecekken, sibernetik yapay zeka çalışmalarında makinenin hangi şartlar altında olursa olsun kendi kendisine yetebilmesi beklenir. Aslında yapay zeka, veri analizi yeteneği ve süreci ile ilgilidir.
Yapay zekayı tek başlık altında ele almak, bu kavramı eksik anlamamıza neden olur. Makine Öğrenimi (Machine Learning), Derin Öğrenme (Deep Learning), Veri Bilimi (Data Science) gibi terimler yapay zekayı oluşturan diğer kavramlardır.
Yapay zeka hem ekonomik hem de teknoloji olarak çok hızlı büyüyen bir alandır. Deloitte tahminlerine göre yapay zekaya yapılan yatırımların değeri 2021 yılına kadar 57,6 milyar USD düzeyine ulaşacaktır. McKinsey Global Institute yapay zekadan türetilen potansiyel yıllık iş değerinin 3,5 ila 5,8 trilyon USD düzeyine ulaşma olasılığını işaret ediyor.
Kısaca açıklamaya çalıştığım bu alanlar ABD’de en çok ilgi gören konulardır. Avrupa’da da benzer sonuçların çıkacağını tahmin ediyorum. Türkiye’de ise özellikle yapay zeka alanında çok güzel gelişmelerin yaşandığını görmekteyim. Oyun sektöründe Türk yazılımcıların başarılarını gazetelerde okumaktayız. Tübitak başta olmak üzere üniversitelerin şemsiyesi altında açılan tekno kentler ile genç yazılımcıların yapay zeka sahibi projelerini geliştirme fırsatı bulabilmekte. Bize biraz daha yabancı olan Sinir Bilimi alanında, üniversiteler bölümler açarak, bu bilim dalında bilim insanların yetişmesi sağlanıyor. Özellikle Akın Robotics tarafından yapılan, insansı robotlardaki başarılar göz doldurduğu gibi ASELSAN’ın milli teknolojinin gelişiminin önünde olduğunu da atlamamak gerekiyor.
Güzel gelişmeler olmakla birlikte yeterli olmadığını söylemeliyim. Yeni bir çağın başlangıcında olduğumuz şu yıllarda, yukarda tanımını verdiğim alanlarda genç neslin bilgilendirilmesi, meraklarının giderilmesi ve araştırma yapmasına fırsat tanımalıyız. Belki o zaman Türkiye, Yapay Zeka Çağı’nı yaşayan nadir ülkelerden biri olabilir.
https://www.enformasyonrafinerisi.com/m/enformasyonizm/yapay-zeka-cagi-basliyor

enginkdemir

02 May 2024, 16:56

Yazılarım


Kapitalizm her şeyin değerini para ile ölçer. Ev, araba, giysiler senin değerini yaşarken gösterdikleri gibi satın alınan mezarlık da kapitalizmdeki yerini öldükten sonra göstermeye devam eder. Ucuz, hatta beleş mezarlıklar kimsesizler, yersizler, yurtsuzlar içindir. Sen, kimsesiz olmayan sen! Tüm yaşamını kapitalizme harcayan sen! Mezarın farklı olmalı...
Kapitalizm her tarafımızı sardı ve İslam'ı dahi onun (Kapitalizmin) kriterlerine göre anlamlandırıyoruz.
Önce ölen önce kapar anlayışıyla mezarlıklar satılmıyor. Mezarlığın yerine göre kıymeti değişiyor. Şeh...

Daha Fazlasını Gör
Kapitalizm her şeyin değerini para ile ölçer. Ev, araba, giysiler senin değerini yaşarken gösterdikleri gibi satın alınan mezarlık da kapitalizmdeki yerini öldükten sonra göstermeye devam eder. Ucuz, hatta beleş mezarlıklar kimsesizler, yersizler, yurtsuzlar içindir. Sen, kimsesiz olmayan sen! Tüm yaşamını kapitalizme harcayan sen! Mezarın farklı olmalı...
Kapitalizm her tarafımızı sardı ve İslam'ı dahi onun (Kapitalizmin) kriterlerine göre anlamlandırıyoruz.
Önce ölen önce kapar anlayışıyla mezarlıklar satılmıyor. Mezarlığın yerine göre kıymeti değişiyor. Şehirden uzak, yol gitmez, kervan geçmez bir yer ile şehrin merkezindeki mezarlık aynı değere sahip olamaz. Eğer bir şeye talep varsa değeri artar; eğer bir şeyin değeri ortaya çıkacak olay vukuunda anlaşılıyorsa kıymeti artar.
Sen, ölmüş olan sen ise mezarlığını satın almak zorundasın; çünkü herkese lazım. Böylesine gözde bir iş kolunu kapitalizm göz ardı edemez ve ölüler için ayrılan yerleri yüksek, hatta en yüksek fiyattan satmak ister.
Parası olmayan kişi değersiz biridir. (Elbette değersiz derken kapitalizm her bireyin değerini bilir ve onun ölüsünden bile faydalanır.) Aslında bizler hiçbir şekilde değersiz değiliz. Sadece kapitalizmin gözünde ne kadarlık bir yere sahipsin? Ne kadarlık bir değerin var? Kapitalizm seni hangi sınıfa dahil edeceğini bilmek ister. Bunu bilmek kapitalizme senden ne kadarlık bir fayda sağlayacağını bilmesini sağlar. Sana yatırım yapacaksa ona göre yapar; karşılığını almayacağı bir şeye(!) yatırım yapmak istemez.
Toplum, kapitalizmin bu öğretilerine göre hareket eder. Para kazandıkça gecekondulardan binalara, kazanmaya devam ettikçe binalardan sitelere, daha da kazandıkça villalara, saraylara doğru evrimleşiriz. Ölünce, ölümüz kazancımıza göre olması gereken yerde olur. Çünkü "Kapitalizm" böyle istiyor.
Sen, paran olan sen, mezarını izbe bir yere değil manzarası güzel, mekanı ferah, ulaşımı kolay nezih bir yerden almalısın; çünkü sen üst sınıflara kadar geldin ve bedenin son kez kapitalizme hizmet etmeli.
Eskiler bir kefen parası biriktirirlerdi. Sadece kefen. Şimdi kefenin yanına mezarlık da eklendi. Bir kefen herkes için aynı para diyeceğim ama kapitalizm kefenin bile cinslerini çıkarttı. Yanmayan kefen bunların en popüleri... Fakat kefen toprağın altında kalıyor ve kimseler görmüyor, ama mezar farklı. Senin şanın öldükten sonra da görülmeli.
Sen, yaşarken en güzel imkanlara sahip olan sen! Ölürken de bunu hak ediyorsun! Senin kefen parası biriktirenlerden farkın olmalı. Yaşarken her gün farklılığını göstermedin mi? Ölürken neden göstermeyesin ki? Daha ne duruyoruz?
Haydi! Mezarımız için kazanmaya...
https://enginkdemir.blogspot.com/2023/06/haydi-mezarlk-icin-para-biriktirmeye.html

enginkdemir

01 May 2024, 09:33

Yazılarım


Sosyal medyada sevdiğim bir arkadaşın yaptığı paylaşım üzerine çok düşündüm. Akıllı, kültürlü bile olmak insanın içindeki aidiyet duygusunu ortadan kaldırmıyor. Gençsen aidiyet hissini yaşamak, yaşatmak istersin. Savaşlarda en ön safta gençler vardır. Meydanlarda en çok bağıran, yanlışa, hataya tahammül edemeyen gençlerdir. Yaşlandıkça, gücün azaldıkça bu duygu tamamen kaybolmuyor; ama kırmızı görmüş bir boğanın sakinleşmesi gibi duruluyor ve daha seçici oluyorsun.



Bir yere, bir şeye ait olmak insanın elzem duyduğu bir duygudan çok daha fazlası ve insanı ta...

Daha Fazlasını Gör
Sosyal medyada sevdiğim bir arkadaşın yaptığı paylaşım üzerine çok düşündüm. Akıllı, kültürlü bile olmak insanın içindeki aidiyet duygusunu ortadan kaldırmıyor. Gençsen aidiyet hissini yaşamak, yaşatmak istersin. Savaşlarda en ön safta gençler vardır. Meydanlarda en çok bağıran, yanlışa, hataya tahammül edemeyen gençlerdir. Yaşlandıkça, gücün azaldıkça bu duygu tamamen kaybolmuyor; ama kırmızı görmüş bir boğanın sakinleşmesi gibi duruluyor ve daha seçici oluyorsun.

Bir yere, bir şeye ait olmak insanın elzem duyduğu bir duygudan çok daha fazlası ve insanı tamamlayan en önemli unsur olduğunu söyleyebilirim.

Elbette varoluşumuzu tamamlayacak olan bu ilişkinlik hâlini nasıl ve ne şekilde var ettiğimiz çok önemlidir. Onun için aşağıdaki bazı öğüt denebilecek sözleri karaladım. Belki bazıları doğrudur…
*
Aşırı bir bağlılık gösterme. Mümkünse sempati bile gösterme. Eğriye eğri doğruya doğru de. Ama her ikisinde de aşırılığa kaçma. Hepsinden önemlisi hüküm verme; yani kesin kanıya varma. Gün gelir devran döner sen de şaşa kalırsın.
*
Sen doğruyu bulmaya çalış. Eğer bir grup, bir cemaat, bir hizip içindeysen doğruların onların doğrusu olur.
*
Yön vermek için yön taşı ol. Pusula herkese doğuyu batıyı gösterir. Sen de pusula ol.
*
Her yanan ateşi yıldız sanma. Ateşler eninde sonunda söner.
*
Bugün gördüklerinin güneş gibi parlamasına aldanma. Her doğan güneşi şafak zannetme; yoksa fecrikazip ile ömrünü heba edersin.
*
Önce tart. Eğrisini doğrusunu; sonra tekrar ölç. Her zaman tartmaktan ölçmekten kaçınma. Asıl doğruyu ölçü sahipleri bulur.
*
Kimi devletler bir zamanlar güneşti. Batmayacak denilen güneşler bile battı. Tarih nice imparatorluklar gördüğü gibi nice milletleri de gördü. Sakın unutma: Her doğan ölür.
*
Devamlı yermek cahillerin yaptığı iştir; sürekli övmek de. Cahillere benzememek için eleştirmeden önce, sorgula; ama güzel olana da güzel demekten kaçınma. Bu seni eksiltmez, aksine yüceltir. Cahilliğin farkına varmak öğrenmeyi daha çok kamçılar.
*
Hem yumruklarla hem de kelimelerle kavga edenlerden uzak dur. Bu kişiler senin enerjini tüketirler.
*
Ne insanlarda ne de eşyalarda hata, noksanlık ara. Hata arayanları yanında tutma. Hata ile beslenenleri temsil verme.

https://enginkdemir.blogspot.com/2023/03/aidiyet-uzerine-birtakim-ogutler.html

enginkdemir

30 April 2024, 20:35

Yazılarım


Trenin kapıları kapanmadan son anda kendimi içeri atttım. Tek tük kişiler dışında içerisi neredeyse boş. Kapı tarafındaki koltuğa oturdum. Karşımda genç bir kız ile genç bir oğlan birbirlerine sokulmuş oturuyorlar. Kız bazen çocuğun boynuna, bazen de oğlan kızın yüzüne öpücükler konduruyor. Kızın başındaki siyah başörtüsü saçlarını kapatıp boynunu tamamen gizlemiş. Kızın telefonu çalıyor. "Efendim baba" dediğini duyuyorum. Oğlan buna nispet elini kızın dudaklarına götürüyor. Kız oğlanın elini öpüp alnına koyuyor. Kızın konuşması bittikten sonra oğlanla eğleşmelerine...

Daha Fazlasını Gör
Trenin kapıları kapanmadan son anda kendimi içeri atttım. Tek tük kişiler dışında içerisi neredeyse boş. Kapı tarafındaki koltuğa oturdum. Karşımda genç bir kız ile genç bir oğlan birbirlerine sokulmuş oturuyorlar. Kız bazen çocuğun boynuna, bazen de oğlan kızın yüzüne öpücükler konduruyor. Kızın başındaki siyah başörtüsü saçlarını kapatıp boynunu tamamen gizlemiş. Kızın telefonu çalıyor. "Efendim baba" dediğini duyuyorum. Oğlan buna nispet elini kızın dudaklarına götürüyor. Kız oğlanın elini öpüp alnına koyuyor. Kızın konuşması bittikten sonra oğlanla eğleşmelerine devam ediyor. Canım dediğini, aşkım dediğini duyuyorum.

Sonra, her genç gibi telefonu ellerine alıyorlar. Her ikisinin de aynı oyunu oynadığını düşünüyorum. Kız gözünü ve parmaklarını telefondan ayırmayıp "bu yaptığın ayıp" diyor. Oğlanın ne dediğini anlamıyorum ama heyecanla telefonla oynayıp, heyecanla konuşmaya devam ediyorlar. Tren duraklarda durdukça içerideki yolcuların sayısı artmaya, boş koltuklar dolmaya başladı. Kız ile oğlan birbirlerine sokulmuş oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Büyük bir neşe ile "alırım ben bunu" diyor.

Saf ve masum olan bu gençler bir noktadan sonra kendilerini kaybedecekler ve bambaşka maceralara yönelecekler. Kimse onlara trende halkın içerisinde birbirinizi öpemezsiniz demiyor. Çünkü abileri, ablaları da benzerini yapıyor ve etrafı görmemezlikten gelip kendi duygularını yaşıyorlar. Bu gençlerin onlardan ne farkı var? Hepimiz özgürüz. Neden kendi hayatımıza baskı uygulayalım ki, neden başkalarına göre yaşayalım ki? Gençlik bizden farklı, onlar bizden çok daha fazla özgür ve kendilerine olan öz güvenleri yüksek.

Kız telefonu bırakıp ayağa kalktı. Yüzünü saran mutluluk kaybolmamış. Oğlan baygın gözlerle kıza bakıyor. Ne dediklerini duyamıyorum. Tren kalabalık. Diğer yolcuların yersiz gürültüleri arasında kızla oğlanın konuşmaları kayboluyor. Tren durdu. Kapıları açılan trenden siyah başörtülü kız tüm neşesini de alıp gitti. Oğlan son kez kapıdan çıkan kıza baktı.

Trendekilerden hiç kimse oğlanla kızın ayrılışından haberdar değil. Önlerinde ayakta duran genç kadın bile. Yanlarında oturan anne ve küçük oğlu da. Herkes kendi dertleriyle birlikte kendi dünyalarını yaşıyorlar. Herbirimiz kendi inançlarımızla kendi ibadetlerimizi yapıyoruz. Birimizin diğerimizden haberi yok. Hem neden olsun? Neden onun düşüşü, çıkışı, hataları, doğruları beni ilgilendirsin, beni meraklandırsın? Neden?

Mesela trene binen şu iki genç. Birinin elinde gitar müzik eşliğinde şarkı söylüyor. İtiraz etsen, bize iyilik ettiğini, bedava canlı müzik dinletisi sunduğunu anlatacak. Ve benden müzikleri için destek isteyecek. Benim dinlemek isteyip istemediğimin bir önemi yok. Önemli olan onun ne istediği. Ben vurgun yemiş bir hicran içinde miyim, onun için bir karşılığı yok. Tek gerçek olan cesaret gösterip meydana çıkmaları; onlara göre sanatlarını icra etmeleri; bizleri sanatla buluşturuyorlar, müzik sanatıyla.
https://enginkdemir.blogspot.com/2023/10/bana-ne-sana-ne.html

enginkdemir

29 April 2024, 17:30

Yazılarım


Buz gibi havada kaldırım üzerinde otobüs durağına doğru gidiyorum. Kuşlar doğan güneşi selamlarcasına ötüyorlar. Farklı yerlerden gelen kuş sesleri gönlümü ferahlattı, ama biri var ki yanımdaki ağaçta sanki senfoni çalıyor. Dikkatimi çekti.



Şakıyan kuşu görmek için durdum ve gözlerimi yapraksız ağacın dallarında gezdirdim.



Ne de güzel ötüyor! Sonunda onu ağacın dalının en uç kısmında gördüm. Ağacın rengiyle boyanmış olan kuş görüldüğünü anlayınca birdenbire şakımayı kesti.



Tombul ve gagası uzun bir kuş. Küçükte. Avucuma anca sığar. Fakat s...

Daha Fazlasını Gör
Buz gibi havada kaldırım üzerinde otobüs durağına doğru gidiyorum. Kuşlar doğan güneşi selamlarcasına ötüyorlar. Farklı yerlerden gelen kuş sesleri gönlümü ferahlattı, ama biri var ki yanımdaki ağaçta sanki senfoni çalıyor. Dikkatimi çekti.

Şakıyan kuşu görmek için durdum ve gözlerimi yapraksız ağacın dallarında gezdirdim.

Ne de güzel ötüyor! Sonunda onu ağacın dalının en uç kısmında gördüm. Ağacın rengiyle boyanmış olan kuş görüldüğünü anlayınca birdenbire şakımayı kesti.

Tombul ve gagası uzun bir kuş. Küçükte. Avucuma anca sığar. Fakat susması beni üzdü. Mübarek kuş beni fark edince şarkısını bana söylemekten kaçındı.

Hayat ne zaman bana güldü ki, bir kuş bile sesiyle beni neden memnun etsin ki? Kuşun benden esirgediği o güzel sesini geride bırakıp yoluma devam ettim. Ayağımın altındaki katılaşmış betona daha sert vurarak oradan buruk bir gönülle uzaklaştım.

https://enginkdemir.blogspot.com/2023/03/sen-de-mi-kus.html?m=1

enginkdemir

27 April 2024, 18:15

Yazılarım


Trenin kapıları kapanmadan son anda kendimi içeri atttım. Tek tük kişiler dışında içerisi neredeyse boş. Kapı tarafındaki koltuğa oturdum. Karşımda genç bir kız ile genç bir oğlan birbirlerine sokulmuş oturuyorlar. Kız bazen çocuğun boynuna, bazen de oğlan kızın yüzüne öpücükler konduruyor. Kızın başındaki siyah başörtüsü saçlarını kapatıp boynunu tamamen gizlemiş. Kızın telefonu çalıyor. "Efendim baba" dediğini duyuyorum. Oğlan buna nispet elini kızın dudaklarına götürüyor. Kız oğlanın elini öpüp alnına koyuyor. Kızın konuşması bittikten sonra oğlanla eğleşmelerine...

Daha Fazlasını Gör
Trenin kapıları kapanmadan son anda kendimi içeri atttım. Tek tük kişiler dışında içerisi neredeyse boş. Kapı tarafındaki koltuğa oturdum. Karşımda genç bir kız ile genç bir oğlan birbirlerine sokulmuş oturuyorlar. Kız bazen çocuğun boynuna, bazen de oğlan kızın yüzüne öpücükler konduruyor. Kızın başındaki siyah başörtüsü saçlarını kapatıp boynunu tamamen gizlemiş. Kızın telefonu çalıyor. "Efendim baba" dediğini duyuyorum. Oğlan buna nispet elini kızın dudaklarına götürüyor. Kız oğlanın elini öpüp alnına koyuyor. Kızın konuşması bittikten sonra oğlanla eğleşmelerine devam ediyor. Canım dediğini, aşkım dediğini duyuyorum.

Sonra, her genç gibi telefonu ellerine alıyorlar. Her ikisinin de aynı oyunu oynadığını düşünüyorum. Kız gözünü ve parmaklarını telefondan ayırmayıp "bu yaptığın ayıp" diyor. Oğlanın ne dediğini anlamıyorum ama heyecanla telefonla oynayıp, heyecanla konuşmaya devam ediyorlar. Tren duraklarda durdukça içerideki yolcuların sayısı artmaya, boş koltuklar dolmaya başladı. Kız ile oğlan birbirlerine sokulmuş oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Büyük bir neşe ile "alırım ben bunu" diyor.

Saf ve masum olan bu gençler bir noktadan sonra kendilerini kaybedecekler ve bambaşka maceralara yönelecekler. Kimse onlara trende halkın içerisinde birbirinizi öpemezsiniz demiyor. Çünkü abileri, ablaları da benzerini yapıyor ve etrafı görmemezlikten gelip kendi duygularını yaşıyorlar. Bu gençlerin onlardan ne farkı var? Hepimiz özgürüz. Neden kendi hayatımıza baskı uygulayalım ki, neden başkalarına göre yaşayalım ki? Gençlik bizden farklı, onlar bizden çok daha fazla özgür ve kendilerine olan öz güvenleri yüksek.

Kız telefonu bırakıp ayağa kalktı. Yüzünü saran mutluluk kaybolmamış. Oğlan baygın gözlerle kıza bakıyor. Ne dediklerini duyamıyorum. Tren kalabalık. Diğer yolcuların yersiz gürültüleri arasında kızla oğlanın konuşmaları kayboluyor. Tren durdu. Kapıları açılan trenden siyah başörtülü kız tüm neşesini de alıp gitti. Oğlan son kez kapıdan çıkan kıza baktı.

https://enginkdemir.blogspot.com/2023/10/bana-ne-sana-ne.html

enginkdemir

27 April 2024, 15:27

Yazılarım


Kapana kısılmış gibiyim. Dört taraftan saldırı altındayım. Herkes, her şey bana saldırıyor. En ufak bir şeyden etkileniyor, hafif bir esintiden yıkılacak gibi oluyorum. Bulunduğum yer dar geliyor. Enginlere sığamıyorum ama taşamıyorum da… Bir şey var. Bir engel beni durduruyor. İlerlemek, keşfetmek, fethetmek istiyorum olmuyor. Nedeni nasılını bilmeden bir şekilde çekiliyorum.



Bazen sırtıma vuruyorlar, kafama kafama vurdukları da oluyor. Hiçbir şey yapmadıkları hâlde kalkmadığım, gitmediğim anlar da var. Öylesine bir bezginlik hâli tüm benliğimi sarmış. Ama...

Daha Fazlasını Gör
Kapana kısılmış gibiyim. Dört taraftan saldırı altındayım. Herkes, her şey bana saldırıyor. En ufak bir şeyden etkileniyor, hafif bir esintiden yıkılacak gibi oluyorum. Bulunduğum yer dar geliyor. Enginlere sığamıyorum ama taşamıyorum da… Bir şey var. Bir engel beni durduruyor. İlerlemek, keşfetmek, fethetmek istiyorum olmuyor. Nedeni nasılını bilmeden bir şekilde çekiliyorum.

Bazen sırtıma vuruyorlar, kafama kafama vurdukları da oluyor. Hiçbir şey yapmadıkları hâlde kalkmadığım, gitmediğim anlar da var. Öylesine bir bezginlik hâli tüm benliğimi sarmış. Ama Dante’nin şu sözlerini okuyorum. “Silkip at üstünden tembelliği” dedi ustam, “Kuş tüyü üstünde, yorgan altında kavuşulmaz üne.

Usta, iyi de nasıl? Nasıl? Yorganım yok ki saklanayım. Tembellik edecek zamanım olmadı ki üzerimdeki tozu atar gibi tembelliği atayım. Hayır! Bu değil. Araftan çıkmanın bedeli bu kadar kolay değil.

Sanki her köşebaşını zebaniler tutmuş geçit vermiyorlar. Gökyüzünün bu kadar karanlık olduğunu bilmezdim. Gündüzün gece gecenin ise zifiri karanlık olabileceğini bilemezdim.

https://enginkdemir.blogspot.com/2023/12/ozgurlesmek-icin-haydi-kalk.html

yazının tamamı için tıklayın

Gruplar / Topluluklar / index