Alfred North Whitehead’in “Bütün Batı felsefesi Platon’a düşülmüş notlardan ibarettir” ibaresi sözü edilen Batı dünyasında bir zamanlar çok yankı uyandırdı. Söylenen sözde bir doğruluk payı olması bu yankıya yol açtı diyebilir miyiz? Bir bakıma, evet. Batı’da Batı’yı temsilen ortaya çıkmış her devlet şu düsturu takip etmiştir: Önce hâkimiyet, sonra mazeret. Yani önce bazı savaşçılar toplumun işleyişini sağlayan gücü ele geçirir ve sonra gücü niçin elde tuttuğuna dair bir mazeret uydurur. Güç gücün varlığından rahatsızlık duyanları tatmin etmediği için başkaları tar...
Daha Fazlasını Gör
Alfred North Whitehead’in “Bütün Batı felsefesi Platon’a düşülmüş notlardan ibarettir” ibaresi sözü edilen Batı dünyasında bir zamanlar çok yankı uyandırdı. Söylenen sözde bir doğruluk payı olması bu yankıya yol açtı diyebilir miyiz? Bir bakıma, evet. Batı’da Batı’yı temsilen ortaya çıkmış her devlet şu düsturu takip etmiştir: Önce hâkimiyet, sonra mazeret. Yani önce bazı savaşçılar toplumun işleyişini sağlayan gücü ele geçirir ve sonra gücü niçin elde tuttuğuna dair bir mazeret uydurur. Güç gücün varlığından rahatsızlık duyanları tatmin etmediği için başkaları tarafından ele geçirilmeğe çalışılır. Yapılan işlere hürriyet mücadelesi adı verilerek mekteplerde talebeler imtihandan geçirilir. Niçin Aristoteles değil de Platon? Çünkü Aristoteles tetkik ve tasniflerinde müşahhas, elle tutulur şeyleri esasa almış ve bunun ötesini fizik ötesine havale etmiştir. Oysa Platon Sokrates maskesiyle kurduğu felsefede imkânın bütün sınırlarını zorlayarak insan açısından üst düzeyde bir uzlaşma alanının davetiyesini hazırlamıştır. Batı’nın arayıp da bulamadığı bir şeydi bu.
Metafizik halka sevimli gelecek bir biçimine ulaşma uğruna bir çaba göstermedi. Buna mukabil bilim metafiziğin büyü yaratan kısmını üzerine aldı. Bu büyülü söylemin en belâlısı “teknologinin ortaya çıkardığı çirkinliklere derman olacak yine teknologidir” şeklinde işitildi. Hıristiyanlığın XVII. yüzyılından itibaren bütün insanlığı harekete zorlayan bilimi bizi sazın tek teline muhtaç kıldığı için çöle benzetiyorum. Hayatın her dalında iddia sahibi olma çabasındaki bilimin içinde kalarak alkış alabilmek için hep aynı telden çalmak zorundayız. Yine de bilimi çöle benzetmek cüretkârlıktır. Üstünde hiç vaha barındırmadığı halde her bakanda serap uyandıran bir verimsizlikten bahsediyoruz. Karl Marx ve Friedrich Engels 1848’de yayınladıkları Komünist Manifesto ’da birçok sosyalizm türünü sıraladıktan sonra kendi savunduklarına “bilimsel sosyalizm” adını münasip buldular. Laiklerin dünyasında bilimsel olmak bütün pisliklerden arınmağa yetiyordu. İşin asıl şenlikli kısmı seraplardır. XVII. Hıristiyan asrından bugüne bilim en kolay serap üretebilen zihin sahası olagelmiştir.